4 Nisan 2018 Çarşamba

GEL Kİ AŞK

Ben
Ellerimle batırdım güneşi
Önce gün gece oldu
Sonra ben gece oldum

Sen yokken
Boş yürüdüm boş sokaklarda
Basamaklarını saydım merdivenlerin
Akıl akıl yalnızlığa

Gel
Agoranın babası şiir olsun
Kedileri beraber koruyalım köpeklerden
Direkleri beraber sayalım yoldaki

Gel ki
Aşk olsun
İstersen aşkı
İstersen yalnızlığı paylaşalım

Berk Uysal

30 Mart 2018 Cuma

BİR DAHA YAŞLANDIM

1 daha yaşlandım Beşiktaş sokaklarında
Koca şehir küçüldü, büyüdükçe ruhum ve ağaçlar

Hala tek başıma gezebilirim parklarda
Şiir, eskisi kadar özel değil
Gün geçtikçe toplum oluyorum
Zaman geçiyor ve ben babama benziyorum

Ey ağaçlar 
Büyüyorum 
Bir daha yaşlandım
Ama biliyorum
Medeniyeti fazla ciddiye alanlardanım

Berk Uysal
30 Mart 2018

22 Mart 2018 Perşembe

YÜZÜN

Yüzün bir masumiyet filmi ve biraz sonbahar
Yüzün ışıkla yıkanmış gibi sanki beyaz bir hüzün

Bu hüzün ki

Yavru bir sokak kedisini unutturabilir
Ajandamı unutturabilir, özenle seçtiğim kalın kapaklı ajandamı
İlmek ilmek yazılmış planlarımı mesala, unutabilirim
Zamana asi olabilirim, 
Varlığım keşke bir fotoğraf olsa, sana bakan diyebilirim
Ah şu zaman keşke akmasa diyebilirim amiyane, takılmadan ince dertlere

Yüzün, bir başyapıt yazdırabilir bana
Güzel kelimeler sırada, atfedilmeyi bekliyor
Yani yüzün medeniyetle savaşmama yetebilir
Tüm soruları sorabilirim yüzüne bakarken
Takılmadan ince dertlere
Yüzüne bakarken geleceği düşünemem
Karamsar, solar yüzünün beyazlığından
Bakışımızı en kalın zincirlere vurmak gerekir
Şehri anlatabilir bana yüzün
Yapmamam gereken şeyleri yaptırabilir
Yüzün kuralları unutturabilir

Dahası yüzün
Aşkı sorabilir bana, aşk nedir?
Dahası yüzün
Belki cevap bile verebilir bu soruya 

Yani yüzün bir masumiyet filmi ve biraz sonbahar
Ama aynı yüzün baharı da getirebilir

Bu bahar ki

Tek bir gülüşle, yıkılabilir hazanın ihtişamlı kalesi
Hüznü boğabiliriz bakışımızın zinciriyle
Eşyayı unutabiliriz
Sürgün olabiliriz şehirden,
Ağaçları çalabiliriz parklardan
Medeniyetle beraber savaşırız
Yüzünle bedevi olsak, hangi çöl bizi yutabilir
Yani yüzün hatırına hangi ay yolu söylemez ki bana
Yüzün her sözün anahtarı olabilir, söz de her şeyin
Yüzün her şey olabilir
Yüzünle her şey olabiliriz biz 
Bir gülüşün her şeye yetebilir

Çünkü yüzün yüzünü anlatan bir kağıttan daha beyaz

Çünkü yüzün masumiyet ve 
Sadece bitesi bir sonbahar

Berk Uysal

3 Temmuz 2017 Pazartesi

BU BİR SEVDA MASALI

Bu bir sevda masalı
Çocuklara anlatalım sokaklarda
Huzuru tatmak, bir hüzün bedeninde
Dağlara galip gelir ruhum
Artık şehirde yaşayamam
Caddelere sığmaz bu sevda
Eşyanın bana bakmadığı bir mekana
Bana yol sormayan ağaçlara ihtiyacım var
Muhtacım çünkü seni ancak böyle sevebilirim
Ancak kalabalıklardan ve tanıdıklardan kaçarak
Yalın ayak sevebilirim seni
Ve böyle belki ruhum bedenin karşısında bir şans bulabilir
Yeniden mutat dirilişin azabından kurtulmak için bir umut olur
Yaşamak gözlerinde yeni bir anlam kazanır
Sıradan hayatımı böler ortadan ikiye bir delinin kılıcı
Geceleri uyumamak için bir bahanem olur
Özgürce düşleyebilirim seni, düşünürüm
Gönlüm titreşince seni düşünürken
Yaşadığım aklıma gelir
Ruhum içine döner ve bedenime batar gibi
Var olmak ne garip şey
Ben de garibim, durduk yere dertlenirim
Sanki bu farazi dertler keyif verirmiş gibi ruhuma
Farklı bir acıdır bu, tatlı bir tarafı vardır derinde
Geceleri çıplak ayaklarımın üzerinde
Gönül seni sevmek seferinde
İşte bu bir sevda masalı
Bu kadar saf olunca, insanlar anlayamaz artık
Dikkatleri çekemem, şaklaban olmaktan uzağım
Şehre yabancılaştım, onlara uygun yaşamasını unuttum
Sanki hiç yaşamamış gibi
Çünkü seni sevince her an yeniden yaratılırım
Zaman çok sözü dinlenesi değildir artık
Ve mekan alelade bir yer olmaktan öteye gidemez
Yaşanmışlıklar yoktur, ceplerime biriktirdiğim bir hayat
Sen ve boşluk gibidir kainat, bir ve sıfır gibi
Binlerce sıfırın içinde tek bir sen gibi
Aşkın yeni bir din gibi indi dünyama
Tek müntesibi ben, et ve kemikten bir mahzun beden
Büyükler anlayamaz sözlerimi
Yaşlılara iletemem sesimi ben
Haydi çıkalım sokaklara
Bu bir sevda masalı
Anlatalım henüz toprağı kurumamış çocuklara

Berk Uysal

10 Kasım 2016 Perşembe

HÜZÜN MELEĞİ

Hüzün seninle
Huzur senin yüzünde
Gönülden bir meltem esti
Şu sonbahar gününde

Aklım serin ellerinde
Saçının ıslak sellerinde
Mesut bir adam gözünde
Aciz bir şair sözünde

Boşa yanmışız
Dünler kül
Yarınlar gül
Şimdi bir aşk

Karşılığı bulunmuş aşık bir gönül

Berk Uysal

31 Ağustos 2016 Çarşamba

KAHVE VE NESİLLER 1,2,3



Amerika’da geçirdiğim dokuz aylık süre zarfında Türkiye’dekinin aksine demleme çay içebilme imkanım olmadı, bu her Türk insanı kadar benim de hayatımda büyük bir boşluk oluşturdu. Çok geçmeden bu boşluğun yerini filtre kahve aldı ve soğuk geçen Washington DC günlerimin favori sıcak içeceği oldu. Zaman içerisinde kahve benim için bir alışkanlıktan ziyade bir ilgi alanına, bir meşguliyete dönüştü. Zira kahve tarihi, yöreleri, çeşitleri ve değişik tatları ile geniş bir kültürü ihtiva ediyor. Meraklı ve öğrenmeye hevesli biri olarak bu kültürü çeşitli yönleriyle öğrenmeye daha da keyiflisi öğrendiklerimi kendime ve arkadaşlarıma kahve hazırlarken uygulamaya çalışıyorum. Bu yazıda işte bu kültürün tasnifi olan birinci, ikinci ve üçüncü nesil kahvecilik üzerinde durmak istiyorum.
1. Nesil Kahvecilik
Zannediyorum birinci nesil kahveciliği tanımlayacak en başarılı kelime tüketimdir. Yani kahvenin bir tüketim ürünü olarak görüldüğü yıllar bu tüketim talebini karşılayan kahvecilerdir birinci nesil kahvecilik. Amerika’da 1800 başlarından 1970’lere kadar uzanan bu birinci nesil kahvecilik sürecindeki iki gelişme kahve endüstrisinin büyümeni ve kahvenin geniş çevrelere yayılmasını sağlamıştır. Bunlardan birincisi vakumlu ambalajlardır. Kavrulduktan ve öğütüldükten bir süre sonra aromasını ve dolaysıyla tadını kaybeden kahve, vakumlu ambalajlar sayesinde aromasını uzun süre muhafaza edebilmektedir. İkinci gelişme ise hazır kahvedir(instant coffee). Filtre kahvenin dehidrasyonu ile elde edilen hazır kahve sadece sıcak su eklenerek içime hazır hale gelmektedir. Hazır kahveler çabucak hazırlanması ve pratik olmaları nedeniyle geniş bir tüketici kitlesi kazanırken, Amerika’da Folgers, Maxwell House ve Nestle Nescafe gibi markalar hazır kahve alanında başı çeken markalar olmuştur. Hazır kahveler çoğunluğu robusta olan kahve çekirdeklerinden elde ediliyor. Bu hazır kahvelerin profillerine baktığımızda zayıf tat, yüksek asidite ve düşük kıvam gibi özellikler göze çarpıyor. Bu sebeple hazır kahveler ekseriyetle süt tozu, şeker gibi ek malzemelerle tüketiliyor.
Birinci nesil kahveciliğe Türkiye’de ilginç hikayesiyle Kurukahveci Mehmet Efendiyi misal verebiliriz. Hikayesi kısaca şöyle: 19. Yüzyılın sonlarına kadar kahve çiğ olarak satılıyordu. Evlerde bu çiğ kahve tavalarda kavurup, el değirmenlerinde öğütüldükten sonra tüketime hazır hale geliyordu. Mehmet Efendi, babası Hasan Efendiden 1871 yılında devraldığı baharat ve çiğ kahve dükkanında ilk defa kahveyi kavurup dibeklerde öğüttükten sonra hazır olarak satmaya başladı. İstanbul Tahmis Sokağını saran taze kavrulmuş kahve kokusu ve müşterilerine sağladığı kolaylıkla bu kahve dükkanı kısa sürede ünlendi. Hatta Mehmet Efendi sağladığı bu yenilikten dolayı “Kurukahveci Mehmet Efendi” lakabıyla anılmaya başlandı. Aile, 1934 yılında soyadı kanunuyla Kurukahveci ismini soyadı olarak aldı.
2. Nesil Kahvecilik
İkinci nesil kahvecilik Starbucks, Peet’s Coffee and Tea, Lavazza, Gloria Jean’s Coffee gibi kahve zincinlerini ifade ediyor. İkinci nesil kahvecilikle beraber kahve yöreleri, demleme yöntemleri (French Press vs.) tüketiciler tarafından öğrenilmeye başlandı. Espresso ve espresso bazlı kahve türleri (Americano, Cappuccino, Macchiato, Flat White, Latte) popülerlik kazandı ve günlük hayatın bir parçası haline geldi. Aynı şekilde soğuk kahveler de ilk kez ikinci nesil kahve dükkanlarında sunulmaya başlandı. Birinci nesil kahve dükkanlarına göre daha nitelikli ve lezzetli kahveler sunan ikinci nesil kahveciler kısa sürede çok fazla yeni bayi kazandı. Mesela 1971 yılında Seattle, Washington’da kurulan Starbucks, bugün dünyanın 72 farklı ülkesinde 23 bin farklı lokasyonda çalışıyor. İkinci nesil kahveciğin öncüsü olan Starbucks aynı zamanda ikinci neslin en büyük temsilcisi. Bence ikinci nesil kahvecilerin başarısının ardında iki temel neden var. Bunlardan birincisi kahveyi tüketimden ziyade keyif aracı olarak görmeleri, zaten Arapça kökenli bir kelime olan  kahve de keyif veren içki demektir. İkinci neden ise müşterilerine kaliteli bir kahve deneyiminin yanında bir sosyal deneyim de sunuyor olmaları. Bir başka değişle ikinci nesil kahveciler insanlara gerek yalnız gerek arkadaşları ile hoşça vakit geçirebileceği bir mekanı-atmosferi mümkün kılıyor. Starbucks, bu meseleye dair misyonunu kendi web sitesinde “İnsanların ev ve iş yerlerinden sonra 3.adreslerini oluşturmak” şeklinde ifade ediyor. Türkiye’de ise ikinci nesil kahvecilikte lider yerli marka Gönül Kahvesi, ilk şubesini 2002 yılında İzmir’de açan Gönül Kahve’sinin bugün Türkiye’de ve yurt dışında 72 şubeye sahip. Markanın prestij ürünü ise Gönül Harmanı adındaki Türk kahvesi.
3. Nesil Kahvecilik


Terim olarak ilk defa Trish Rothgeb tarafından 2002 yılında yazdığı bir makalede kullanılan üçüncü nesil kahvecilik, kahveye aynı şarap veya el yapımı biradaki(craft beer) gibi sanatsal bir yaklaşım getirmektedir. Nitelikli kahve(Specialty Coffee) hareketinin bir parçası olarak görebileceğimiz bu akım; kahvenin üretim, kavrulma, demleme ve sunma aşamalarında genel bir nitelik artışını ve bu aşamaların birbiriyle olan entegrasyonu ifade ediyor. Söz gelimi üçüncü nesil kahveciler kahve çekirdeklerini belirledikleri özel bölgelerden direk ithal edip, kendi dükkanlarında kavurmaktadırlar. Kahvenin kavrulma işlemi, kahvenin karakterini kazandığı aşamadır ve bu yönüyle çok önemlidir çünkü kahvenin kafein, asidite, tat ve kıvam unsurları kavrulma işlemiyle net bir çerçeve kazanır. Üçüncü nesil ile birlikte yeni kahve kavurma teknikleri de ortaya çıkmıştır ve kavurma işlemine daha deneyimsel bakış açısı gelmiştir. Esasen üçüncü neslin mühim olan alametifarikası bu durum iken, insanlar demleme ve sunum alanlarında yeniliklere daha çok ilgi göstermişlerdir. Bu ilginin en çok yoğunlaştığı hususlardan biri de latteart. Latte ve cuppuccino hazırlarken espresso üzerine yavaşça dökülen köpürtülmüş süt ile ortaya konan figürler çok hoş bir görüntü oluşturmaktadır. Şahsen cuppuccino veya latte kahve tercihlerim arasında olmamasına rağmen latteartı gayet estetik buluyorum. Ama bence latteartı popüler kılan şey kesinlikle sosyal medyadaki paylaşımlardır. Zira Instagram’da“coffee” etiketiyle yapacağınız bir aramada 10 görselden 7’si latteart içerecektir

Üçüncü neslin diğer bir yeniliği de yeni demleme teknikleridir. Vacum, siphon, chemex, V60 ve aeropress bunlardan başlıcaları. Bireysel tecrübelerim neticesinde bir filtre kahve sever olarak yeni demleme teknikleriyle demlenen bir kahvede daha doygun bir kıvam ve daha detaylı bir tat bulduğumu söyleyebilirim. Ama bence üçüncü nesli özel kılan şey, kahve dükkanlarının her birinin bireysel oluşu. Tekdüze ve tek tat olan ikinci nesil kahvecilerden ziyade üçüncü nesil kahveciler, sanatsal yaklaşımı ve bireysel tecrübeleriyle kahve severleri sevgini kazanıyor. Türkiye’de Ministiry of Coffee, Cup of Joy, Manuel Deli & Coffee, Petra Roasting Co. gibi üçüncü nesil kahveciliğin başarılı temsilcileri bulunuyor. Siz de kahve sever iseniz, denemeniz tavsiye olunur.
Hulasaten paraflar ile ifade ettiğimiz bu tasnifi kelimelere indirgeyecek olursak:
birinci nesil - tüketim
ikinci nesil – keyif

üçüncü nesil - sanat


vesselam.